Göç ettikleri endüstrileşmiş varsıl toplumlarda belli süreler kaldıktan sonra, çokluk düşük yaşam ölçünlerinin, sınırlı iş olanaklarının, farklı değerler ve normlar dizgesinin egemen olduğu geleneksel kültürel çevrelerine dönen işçilerin, çeşitli uyum ve yeniden bütünleşme sorunlarıyla karşılaştıkları, alanda yapılan çeşitli deneysel çalışmalarla saptanmış, bir olgudur. Özellikle endüstri ülkelerinin karmaşık toplumsal ve ekonomik yapılarından, göreceli olarak daha basit yapılara dönen ve dışarıda belli ölçülerde de olsa kazandıkları bilgi ve becerileri anavatanda kullanma olanağı bulamayan işçilerin, dönüş sonrasında ciddi uyum sorunlarıyla ve düşkırıklıklarıyla karşılaştıklarını sergileyen çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Örneğin, Nelli’nin çalışması, A.B.D.’den dönen İtalyanların göç süresince idealize ettikleri anavatanlarında, dönüş sonrasında ne denli büyük bir düşkırıklığına uğradıklarını saptarken, Saloutos’un dönüş yapan Yunan işçileri üzerindeki araştırması da aynı bulguları ortaya koymaktadır. Aynı şekilde, Davidson’un İngiltere’den Jamaika’ya dönenler üzerindeki araştırması da, göçmenlerin dönüş tasarılarını gerçekleştirmelerine karşın, anavatanda karşılaştıkları işsizlik, konut ve artan geçim sorunları nedeniyle uğradıkları şokun, yoğunluğunu göstermektedir. Loventhl’ın Karayib ülkelerine dönüş göçü üzerindeki çalışması da, aynı bulguları sergilemektedir. Knovvles’in A.B.D.’den dönen Porto Rico’lularla ilgili çalışması, göçmenlerin dönüş yörelerinde karşılaştıkları, özel yaşamın gizliliğine saygısızlık, dedikodu ve A.B.D.’de eğitim görmüş çocuklarının uyumsuzluklarını sergilerken, Richardson’un 1963 yılında yaptığı bir başka çalışma da benzer sonuçlar vermiştir.
Bir başka küme çalışmada ise, dönenlerin anavatanla yeniden bütünleşme sorunlarında, dönüş çevrelerinden kaynaklanan ve göçe katılmayan yerli nüfusun, göçmenleri benimsememeleri nedeniyle ortaya çıkan uyumsuzluk sorunları sergilenmektedir. Örneğin, Bogardus’un yaptığı çalışma, A.B.D.’den kitle halinde dönüş yapan MeksikalI işçilerin, yerel toplulukların çeşitli engelleme ve karşı koymalarla karşılaştıklarını göstermektedir. Özellikle de yerel gücü elinde tutan kesimlerin, dönen işçilerin artan ekonomik olanakları ve kendini beğenmiş tutumlarından pek hoşlanmadıklarını ve her vesileyle bunların eylem ve girişimlerinidışladıklarını sergilemektedir. Aynı şekilde, Levin’iıı bulgulan da, özellikle yönetici sınıfların, dışarıdan akçalı güç, eğitim ve ‘ıiy.r.al yetişmeyle dönenleri, kendilerine potansiyel bir tehdit olarak liklerini ve bu nedenle de kendi yerleşik konumlarını savunma gereğini • lııydııklarını ortaya koymaktadır.
Göç ile birlikte, yerel toplulukların toplumsal yapılarının “göçe zorlananlar” ve “katılmayanlar” olmak üzere, ikiye bölündüğü ve bu yapılar Kinde göçmenleri tanımlamak üzere belli klişe kavramlar türetildiği alanda yapılmış pek çok araştırma tarafından saptanmıştır. Örneğin, F. Almanya’ya göç etmiş Türk işçileri için “Alamancılar” yakıştırması, aynı ülkeye göç etmiş İspanyol işçileri için yerel toplulukların “Los Alemanes” ve İsviçreye gülenler için “Los Suizos” yakıştırmaları, hep göçmen işçilerin toplumsal katmanlaşma süreci içindeki ayrık yerlerini ve dışlanmalarını belirten geııeric kavramlardır. “Alamancılar”, gerek tüketim kalıplarıyla, gerekse gösterişçi evleri ve döşemleriyle, gerekse de serbest hareketleriyle, dönüş yaptıkları geleneksel çevrelerde çoğu kez ilgi ve kuşkuyla izlenen ayrık bir sosyal tabakayı oluşturmaktadır
Öte yandan, anavatana dönüş sonrasında içine girdikleri yerel toplulukların yaşama koşullarına katlanamayanlardan önemli bir bölümünün, yeniden (ikinci kez) dış göçe katıldıkları, alanda yapılan çeşitli çalışmalarda çok sık saptanan bir olgudur. Dönüş sonrası uyumsuzluk sürecinin en uç örneğini oluşturan bu olgu, Avusturalya ve Kanada gibi geleneksel göç ülkelerini kapsayan örneklerin yanısıra (Appleyard, Richmond, Davidson, Philpot, Knowles) Batı Avrupa’dan dönüşleri de içeren geniş bir kapsama sahiptir. İkinci göç dalgasının B. Avrupa’nın konuk işçileri için yaygın bir olgu olduğuna değinen Kindelbelger, bu sürekli yer değiştiren işgücünün “Uçan Akdenizliler” olarak nitelemektedir .
Anavatana dönüşle birlikte karışlaşılan uyum sorunların içinde, iş- güç kurma ve istihdam biçiminde belirlenen “ekonomik uyum” sorunları, içine girilen geleneksel toplumsal yapılarda göçmenin kendisine hoşnut bir yer bulabilmesi biçiminde tanımlanabilecek “toplumsal uyum sorunları” ve bunlarla bağlantılı olarak, yerel egemen güç sahiplerinden gelebilecek çeşitli, rekabet, engelleme ve karşı koymalarla somutlanan “yeniden bütünleşme” sorunları önplana çıkmaktadır. Dönüş göçü ve uyum sorunlarıyla ilgili kaynaklarda çokluk bu konular İncelenmekle birlikte göçmenlerin dönüş sonrası uyum sorunlarına psiko-sosyal açıdan bakan çalışmalar da bulunmaktadır. Bu son küme çalışmalarda, dönüş göçüyle birlikte, çözümü güç bir dizi psiko-sosyal sorunların göç veren ülkeye aktarıldığı ve bu sorunların çözümünün de göçmenin dönüş sonrası uyumunda önemli roller oynadığı belirtilmektedir. Bu çalışmalarda, dış göç sürecinin göçmende “marjinal kişilik” özellikleri geliştirdiği ve bu tür kişiliğin şifrozenik, kendisinden kaçan, kararsız ve her iki toplumsal yapıda da kendisine bir yer bulamayan bir adam tipiyle-marjinal adam-somutlandığı ve bu kişilik özelikleriyle dönen bir göçmenin, dönüş sonrasında anavatanla uyum süreçlerinde de önemli zorluklarla karşılaştığı açıklanmaktadır . Örneğin, Schrier, İrlanda’ya birkaç kez dönüş yapıp, anavatanda uyum sağlayamayan ve yeniden ABD’ye göç eden, kısacası her iki toplumda da kendine hoşnut bir yer bulamayan ve Atlantiği 6 kez geçen bir örneği temsilen, bunları “Atlantik yüzücüleri” olarak tanımlamaktadır .
Dönüş göçüne yol açan etmenler içinde, ekonomik olamayan etmenler her ne kadar önemli bir yer tutmakta ise de, göçmenlerin dönüş sonrası anavatanla yeniden bütünleşme ve uyumlarında, ekonomik etmenler, bir başka deyişle dönenlerin ekonomik uyumları, öbür alanlardaki tüm uyumlarını belirleyebilecek ölçüde ağırlık taşımaktadır. Bu olgu, Batı Avrupaya yönelen “hedef göçler” (target migration) ya da “geçici göçler” (taransillent migretion) olarak nitelenen ve göçmenlerin çokluk ekonomik bir ereği gerçekleştirmek için katıldığı ve bu ereği gerçekleştirebilecek biriktirimleri sağlar sağlamaz döndüğü türden göçlerde özellikle önem taşımaktadır. Dönenlerin büyük çoğunluğunun, henüz ekonomik yönden aktif çağlarında olan kimselerce oluşturulması, bunların anavatanla ekonomik bütünleşme ve uyum sorunlarını öncelikle gündeme getirmektedir. Bu bağlamda dönüş sonrasındaki uyumun anlamı şöyle açıklanabilir: İşçiler, dönüşlerinde kendilerini dış göç devinimine katılmaya zorlayan olumsuz ekonomik koşullardan sıyrıldıkları ölçüde anavatanlarında uyum ve yeniden bütünleşmeyi sağlamış olacaklardır. Bir başka anlatımla, kendilerini yurt dışına göç etmeye zorlayan ve döndüklerinde de kendilerini bekleyen olumsuz eknomik koşulları bireysel ölçekte de olsa aştıkları ya da tersine çevirebildikleri ölçüde uyum sorunlarını çözebileceklerdir. Aksi halde bu olumsuz koşulları tersine çevirecek akçalı olanak ve bireysel yetilerden yoksun biçimde dönüş yapmışlarsa, bir süre sonra yeniden uyumsuzluğa düşecekler ve yeniden dışarı çıkmanın yollarını aramaya başlayacaklardır. Öte yandan, bireysel ölçekte gerçekleştirilen bu uyum kalıplarının, ekonomik geçerliliği, kalıcılığı ve ulusal ekonominin üretken kesimleriyle bütünleşme düzeyleri de, dönüş sonrası uyumda belirleyici olacaktır.
Gerçekten de, işçiyi yurt dışına göç etmeye zorlayan ve onu ülkesinde umutsuzluk ve uyumsuzluğa düşüren temel etmenler ekonomik olduğuna göre, söküldüğü toprağına yeniden kök sürmek için döndüğünde, yeniden uyumunu sağlayacak etmenlerin de birincil derecede ekonomik olması kaçınılmazdır. Bilindiği gibi, göçmen işçiler başta işsizlik ve geçim sıkıntısı (gelir yetmezliği) gibi iki olumsuz ana ekonomik etmen nedeniyle dış göç serüvenine katılmak zorunda kalmışlar ve aynı ekonomik nedenlerle anavatanlarında uyumsuzluğa düşüp, ülkelerinin toplumsal-ekonomik yapıları içinde kendilerine hoşnut olabilecekleri bir yer bulamamışlardır. İşte bu nedenledir ki, anavatana dönen işçilerin, ulusal eknominin çeşitli kesimlerinde üretken kimi yeni iş-güç biçimleri oluşturarak, ekonomik yapıyla bütünleşip kaynaşmalarını içeren yeniden uyumları, tüm öbür alanlardaki uyumlarını da belirleyebilecek başat bir etmendir. Kaldı ki, dönen işçilerin, toplumsal tabakalaşma düzeni içinde işgal edecekleri yeni kompartmanlarının ya da yeni statülerinin, yine tutacakları yeni iş-g(lç biçimlerince belirleneceği gerçeği de göz önünde tutulduğunda, ekonomik uyum sürecinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. İşte bu nedenlerdir kı, yurda dönen işçilerin anavatanla uyumlarını salt yeniden bir toplum sallaşmaya indirgeyen ve işçilerin yeniden uyumlarının sosyo-kültürel norm ve değerlerin yeniden öğrenilmesi ve özümlenmesi süreciyle çözümle nebileceğini varsayan toplumsal-psikolojik yaklaşımlar, uyum konusunda temel belirleyici olan ekonomik değişkenleri kavrayamadıklarından çokluk eksik ve yetersiz kalmaktadır.