Hayatımızı idame etmek ve de ekonomik özgürlüğümüzü kazanmak için tek anahtar, bir iş sahibi olmaktır. Artık gelişen ve değişen dünya şartlarında giderek iş arama, iş bulma çemberleri de daralmaktadır. Tabi bu sizi korkutmasın. Yenilikleri takip ettiğiniz sürece bir problem yok. Teknolojide son 10 yılda devrim niteliğinde gelişmeler söz konusu. Teknolojiyi her ne kadar yakından takip etsekte kaçırdığımız ve bilmediğimiz onlarca konu var. Şunu anlıyoruz ki artık devir eski devir değil. Hızlı büyüyen ve çabuk tüketen bir toplum haline geldik. Bu durum tüm dünyada da böyle. Merak etmeyin bu yazıda size, CV doldurma, etkili mülakat nasıl olur? İşveren psikolojisi, İnsan Kaynakları gibi klişe konulardan bahsetmeyeceğim. İş arayanlar olarak bu süreçleri bizzat yaşadınız ve yaşıyorsunuz zaten. Tabi, bu başlıkları es geçmeyeli. İş hayatına yeni adımlar atmaya hazırlanan kişiler için önemli notlar ve öneriler vardır o yazılarda ama ben bugün bu konular üzerinde durmayacağım.
Bugün dikkatinizi çekmek istediğim tek konu iş hayatında gerçekçilik. Hayatımızın her karesinde olması gereken tek şey aslında! Toplum olarak temelde algıladığımız ve bilinçaltına yerleşen bazı gerçek dışı durumlardan arınmamız gerektiği kanısındayım. Hemen hemen hepimiz hayal kurarız. Bu alan o kadar geniştir ki, kendimiz yazar, kendimiz yönetir, kendimiz oynarız. Kimseler karışmaz. Arabamız, teknelerimiz, yatlarımız, devasa binalarımız olur. Partiler, tatiller bu çılgınca hayallerin sonu gelmez. Elbette hayallere sığınmamak olmaz. “İnsan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” demiş şair. Bugün dünya üzerinde bizi şaşırtan, etkileyen her şey bir hayalle yola çıkılarak meydana gelmiştir. Bu ayrı bir konu! Ama Türk toplumu olarak çok masalsı ve ajitosyanla büyüyen bir çocukluğumuz oldu. Bugün de hala izleri Türk dizilerinde devam etmekte. Bahsettiğim şey Yeşilçam filmlerinden bize aşılanan durumlar. O kadar çok etkisindeyiz ki, neredeyse filmler gerçek, biz masalmışız gibi. Ama gerçek hayat Yeşilçam gibi değildir. Mesela filmdeki kahramanımız genellikle köyden şehre gelir. Bir mutfakta bulaşıkçı olarak başlar. Bir türkü çığırır. Sesi güzel diye birden şöhret olup paraya para demez. Ya da kahramanımız yine yokluk içinde. Hayatının en zor zamanında zengin bir ailenin ferdi olduğu ortaya çıkar ve yine parayı bulur. Unkapanı’nın önünden geçmek bile eskiden şöhret olmaya yetiyormuş ya neyse. Başka bir perspektiften bakalım. Dünyaca ünlü iş adamlarının başarı öyküleri var mesela! Dönüp dönüp okuruz. Hatta başkalarına öğüt, nasihat olsun diye anlatmaktan da geri kalmayız. Ya da don çamaşır satarak zengin olan, bugün dünya lideri oldu gibi yüzlerce yazı okumuşsunuzdur. Tamam, elbette bu yaşanmışlıkları yok saymıyorum. Ama aynayı çevirip yüzümüze baktığımızda, acaba biz nerede duruyoruz? Biz ne Yeşilçam’dan kalan bir kahramanız, ne de sayfalarca anlatabileceğimiz bir iş başarı öykümüz var.
Sizce bu durum bile kendimizle ve iş hayatımızla ilgili bilmemiz gereken bir gerçek değil midir?
Bu durum kendimizi aşağı görmek, hiçbir işe yaramamak anlamında değildir. Biliyorsunuz, bahsetmek istediğim şey kendimizle ilgili azda olsa bir farkındalık. Yapabileceğimiz iş meslek belli. Bize düşen üstüne daha ne koyabileceğimiz. Ülkemiz gerçekten pek çok Avrupa ülkesinden kat kat güzelliklere ve iş olanaklarına sahip. Bir işverenin kapısını çalıp sizi keşfetmelerini sakın beklemeyin. Çünkü Yeşilçam sendromuna geri dönersiniz. Siz zaten yeterince bilgi, tecrübe ve deneyime sahipsiniz artık. Sadece sosyal yaşamınıza ve yeni iş hayatınıza yön vermek için hedeflerinizi ortaya koyun ve bu hedeflerin asla gerisinde kalmayın. Kendinizi kandırmayın. Bu en basit ve en kolay yoldur. Bir süre sonra siz bile kendi kendinize inanmamaya başlarsınız. İş hayatı dediğiniz şey zaten gerçekleri kabullendiğiniz anda başlar. Hadi biraz gerçekçi olun ve iş dünyasının kapılarını bir kerede böyle zorlayın.