Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the really-simple-ssl domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /home/blog.isbul.net/public_html/wp-includes/functions.php on line 6114
10 Saatlik Mesaiyi 10 Dakikaya Sığdırabilir Misiniz? - İşbul Blog
Ana SayfaMakaleler10 Saatlik Mesaiyi 10 Dakikaya Sığdırabilir Misiniz?

10 Saatlik Mesaiyi 10 Dakikaya Sığdırabilir Misiniz?

İnsan, her zaman kendine şu soruyu sormuştur: “Hayattaki başlıca gayem nedir?”. Bu soruya verilen cevap da çoğunlukla mutlulukla ilgilidir. İnsanın mutlu olması için yapması gereken birçok şey vardır. Bunların başında da zamanın yönetilmesi gelir. Aslında, bugüne kadar bu durum böyle açıklanmıştır. Yani zamanın doğru yönetilmesiyle insanın kendine daha çok vakit ayıracağı ve bu sayede mutlu olunacağı sanılmıştır. Bu, bir nebze doğru olmakla birlikte gerçekte doğruyu yansıtmamaktadır. Asıl mutluluk zamanı yönetmekle değil, enerjiye yönetmekle kazanılır.

Hayatımızın önemli bir süresini çalışarak geçiririz. Çağdaş insanın çalışma süresi günlük ortalama 10 saat civarındadır. Bundan yüz küsur yıl önce çalışma saatinin 8 saate düşmesiyle özel yaşam açısından kazanılmış büyük bir kazanç doğmuştur. Ancak bu kazanç yıllar geçtikçe erimeye ve geri gitmeye başlamış, hatta bazı az gelişmiş ülkelerde 14 ile 16 saatler arasında değişen mesai saatleri günümüzde geçerliliğini korumaktadır. Biz, yine de ortalama çalışma saati olan 10 saati alıp bir kişinin 40 yıl çalıştığını düşünürsek ve buna yeme, içme ve uyumayı da eklersek ve hatta bebeklik, çocukluk, ergenlik ve ihtiyarlık dönemini de çıkarırsak geriye pek fazla bir şey kalmaz. Durum, bu derece vahimken “zamanı değil de enerjini yönet” sözü biraz abes olmuyor mu? diye haklı olarak sorulabilir.

Zaman denen kavram, günümüzde ne kadar tarif edilmeye çalışılırsa çalışılsın aslında 20. Yüzyıl başlarında Albert Einstein tarafından “İzafet Teorisi”yle ortaya konmuştur. Yani Einstein’ın, zamanın göreceliliği üzerine öne sürdüğü fikirleri bugün artık kabul görmekten öteye geçip kanunlaşmıştır. Bu fikre göre zaman algısı bireyden bireye hatta aynı bireyde mekândan mekâna, olaydan olaya göre değişmektedir. Bu durumda kişi, içinde her koşulda var olan potansiyel enerjiyi kullanarak içinde bulunduğu zamanı daraltabilir veya genişletebilir. Buna iç zaman denmektedir. İşini sevmeyen bir kişi için içindeki enerjiyi sıkıştırarak işte geçirilen 10 saati 10 gün haline getirebilir; işini severek yapan bir kişi için içindeki enerjiyi açığa çıkararak 10 saat mesaiyi 10 dakikaya sığdırır. Şöyle ki, işini seven ve zamanın nasıl geçtiğini anlamayan insan, 10 kişinin bir günde yaptığı işi bedeninde ve zihninde yer alan enerjiyi açığa çıkararak gerek bir günde, gerekse birkaç saat diliminde ortaya koyabilir. İnsan yapısı o kadar ilginçtir ki bugün hala keşfedilmemiş sırlarla doludur. İnsanoğlu olarak sahip olduğumuz enerjiden pek haberdar değiliz. İnsan, kendini bir makine gibi görüp makineye davrandığı gibi kendine davranmaya başlarsa hayat çok sıkıcı ve çekilmez hale gelir. Bugüne değin insanın, özellikle çalışan insanın zamanı yönetmeye çalışması da aynen bu duruma örnektir. İnsan, ayarlanabilir guguklu bir saat değildir. Hiç şüphesiz yıllardan beri var olan bu yanlış algı yüzünden birey sahip olduğu enerjiyi kullanmaktan kendini mahrum etmiştir.

Evrende hiçbir şey durağan değildir. Haliyle her şey devamlı hareket halindedir. İnsan düşüncesi ise aslında enerjidir. Düşüncenin gücü denilen şey enerjinin tam da kendisidir. Hareket halindeki evrende düşüncenin gücüyle birçok olumsuz ve negatif durumu kendi lehimize çevirebiliriz. Çünkü hiçbir şey henüz bitmemiştir. Oluş devam ettiği sürece değişim kaçınılmazdır. Bireyin çalıştığı iş her ne olursa olsun düşüncesi, yani enerjisiyle o işte maksimum verimi elde etmesi mümkündür. Günümüzde bazı işverenler bu durumun farkına vardılar ve çalışanların enerjilerini en iyi şekilde kullanması için adımlar atıyorlar. Daha çok Avrupa ve ABD’de görülen bu durum pek yaygınlaşmamış durumda. Ancak çalışanın enerjisinin en üst düzeye çekildiği zaman alınan sonuçları gören tüm şirketlerin alternatif yollara başvuracakları muhakkaktır.

Bireyler ise kendi enerjilerini kullanarak hayatlarını mükemmelleştirmek için daha çok çaba sarf etmeliler. Çünkü ne kadar zamanımızı yönetirsek yönetelim giden zamandır ve asla geri gelmeyecektir. Çalıştığımız işe, her ne olursa olsun tüm enerjimizle kendimizi verdiğimiz takdirde alınacak mükemmel sonuçlar hem işvereni memnun edecek hem de kendi kariyer basamaklarımızı tırmanmamıza yarayacaktır. Çıkılan basamaklar ise insana şüphesiz daha fazla vakit ve nakit getirecektir. Öyleyse enerjimizi kullanmaya başlamadıysak hemen başlayalım ve mekanik bir hayattan kurtulalım.

Benzer Yazılar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Öne Çıkanlar

Son Yorumlar