Gelişen modern dünyada her türden yargının değişimine ve dönüşümüne şahit olmaktayız. Peki, dünyada para her şey mi? İş, meslek, kariyer algılarımız da bundan yirmi yıl öncesi ile bir değil. Son sürat giden teknolojik gelişmeler insan gücüne dayalı işlerin sayısını neredeyse sıfırladı. Her türden güce dayalı meslekler, makineleşme ve teknolojik icatlarla yer değiştirdi.
21. Yüzyılın mesleklerine bakıldığında artık insan gücüne değil zekâsına ve yaratıcılığına dayanan işlerin ortaya çıktığı görülmekte. Tüm bu değişimin ucunun insanlardaki tezahürü; farklı alanlarda meslek seçimlerinde, ilgi alanlarında, yaşam standartlarının değişiminde net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Hayat birbirine ilişik bir sarmal, bu gelişmelerden etkilenmemek mümkün değil.
Toplumsal yaşama bakıldığında geçmiş dönemlerde insan gücüne dayanan mesleklerden, tek beklenti para iken günümüz hayat şartlarında gençlerin paranın yanında yaşam standartlarına, kendilerine ayırdıkları zamana da çok fazla anlam yüklediği görülmektedir. Son dönemlerin popüler kelimeleri arasında olan “y” kuşağı gençliğinin beklentileri, hayalleri, eski kuşakla asla aynı değil.
“Y” kuşağının her şeyin üstünde kendi önceliğini tutması, az zaman harcayarak kısa zamanda çok paraya sahip olmak istemesi, emek kavramının ne denli farklı anlamlara geldiğini bizlere gösterir. Son yirmi otuz yılda doğan gençlerin yetiştiriliş tarzı, ekonomik anlamda en rahat döneme gözlerini açmaları gibi unsurlar onları anlamamıza olanak sağlar.
Düşünen, değişen, gelişen bireylerin yetiştiği çağımızda sistemsel olarak insanlara kendileri gibi olma olanağı çoğu zaman verilmez. Özellikle az gelişmiş ülkelerin baş sorunu olan eğitimli insanın fazla fakat, işin olmadığı ülkelerde ilerleme ve insanların kendilerini istedikleri alanlarda geliştirmeleri çok zor bir durumdur.
Para Kazandıran Meslekler Tercih Ediliyor
Meslek seçimleri de bu ölçüde yeteneklere ve eğilimlere göre değil, para kazandıran, çok iş imkânı olan alanlara doğru kayıyor. Bu aşamada insanın yaşamını anlamlandırma çabası bir noktada kırılıyor. Ruhlarımızın ait olduğu, yapmaktan gerçekten büyük haz duyduğumuz mesleklere uzak kalıp sadece para için kendimizden vazgeçmek zorunda kalıyoruz.
Kafamızı kaldırıp sağa sola biraz göz gezdirdiğimizde, sabah akşam koşuşturma içerisinde, yüzleri asık bireylerin bezmişlikle yaşadığına şahit oluruz. En küçük sıkıntılarla başa çıkamadığımız, kaliteli ve samimi yakınlıklar kuramadığımız birçok anla karşılaşmışızdır. Çünkü mutsuzuz. Hayatımızın anlamı nedir ve biz kimiz, ne işe yararız? Bu sorular içimizi kemirir durur. Gerçek yaşam ile düşüncelerimiz arasında kalıveririz. İnsanız ihtiyaçlarımız var. Elbette ki barınma beslenme gibi ihtiyaçlarımızın yolu paradan geçiyor. Fakat anlamlı ve doyurucu bir yaşam için para sadece bir araç, kenarda kalıveriyor.
Yaşam; çok bilinmeyenli denklem, ihtiyaçlarımızla arzularımızla biziz. Yaptıklarımızla yapamadıklarımızla, yaşadıklarımızla biz. Kendimizi ortaya koyabilmek için yaşama sımsıkı tutunmalı maddi değerler ve sahiplikler üzerinden kendimizi tanımlamamalıyız. Shakespeare der ki; “…kendini boşuna harcamış olur insan, dilediğine erer de sevinç duymazsa…”
Kararımız maaş karşılığı ruhumuzdan vazgeçmek mi, yoksa az kazançla kendimiz olmak mı? Çok klişedir fakat doğrudur; para bir değişim aracıdır. Yoksa bir çocuğun gülüşünü satın alabilir misiniz yahut size sevgiyle bakan bir çift gözü. Güveni, inancı, en kötü gününüzde karşınızda beliren dostluğu. Alamayız! Hiçbir para biriminin değeri de yetmez üstelik. Yaşamlarımızın sonunda geriye baktığımızda pişmanlıklardan ziyade anlamlı bir hayat yaşamak için farkındalık dolu günler dilerim.