Ana SayfaMakalelerİşletmeciliğin Kritik Öğeleri

İşletmeciliğin Kritik Öğeleri

İşletmecilik denilince içerisinde hammadde, mal ve hizmet, işgücü, teknoloji, pazar, pazarlama, fon, bina, fabrika yeri, yönetici, yönetilenler vb. bir çok konu olan geniş bir kavram çağrışır. Ancak bunlardan bazılan kritik boyuttadır. Bu öğeleri kritik yapan nedenlerin başında, temelde evrensel olmalan, bir başka deyişle her şart ve durumda rekabette belirleyici olmalan gelmektedir. Bu kritik öğelere aşağıda yer vereceğiz.

2.1.Teknoloji

Teknoloji, yaşamın tüm alanlannda olduğu gibi, işletmecilikte de önemli bir öğedir. Teknoloji, işletmecilikte hem dış çevre öğesi, hem de iç çevre öğesidir.

Teknolojinin işletmecilikte çok kritik bir öğe olmasının temel nedeni; sürekli değişiyor olmasındandır. Değişen teknolojiye işletmelerin uyum sağlaması işletmelerin hayatiyetinin sürekliliği için oldukça önemlidir. Zira değişen teknoloji demek; daha az maüyetle çalışmak demektir. Daha az maliyetle çalışmak ise, rekabet gücünün artması demektir. Rekabet gücünün artması demek ise, işletmenin hayatiyetini daha başarılı olarak sürdürmesi demektir.

Değişen teknolojiyle birlikte işletmeler daha az işgücüyle çalışma olanağı elde edebilirler, daha kısa sürelerde daha çok ürün elde edebilirler, atıkların, kayıpların azalmasını sağlayabilirler.

Teknoloji günümüzde destekleyici olmanın ötesinde mal ve hizmet üretiminin, satışının kendisini gerçekleştirmektedir. İnternet üzerinden sipariş alma, satış yapma, bazı hizmetleri sadece internet ortamında sunma, WEB tasarımı, CD vb. teknolojik öğeler, teknolojiyi baskın bir konuma getirmiştir.

Teknolojiyi kısaca her türlü üretim bilgisi olarak tanımlamıştık. Daha uzun tanımlar da yapabiliriz. Örneğin, bir başka tanım şöyledir: Mal ve hizmet üretiminde kullanılan üretim bilgisi, bu bilginin türetilmesi ve kullanım becerisi teknoloji olarak tanımlanabilir.

Genel olarak teknoloji, ikili tasnif ile incelenebilir: Üretim (materyal) teknolojisi ve ürün (materyal olmayan) teknolojisi.

Üretim ya da materyal teknolojisi denilince bu grubun içerisine makine, donanım, araç, gereç ,bilgisayar, aletler, cihazlar girerken ürün ya da materyal olmayan teknoloji içerisine pür bilgi girer.

Ürün teknolojisini kendi içerisinde patent, know-how ve marka olarak üç gruba ayırabiliriz.

Patent bir buluşun kullanma hakkı, bir ürünün vücuda getirilme bilgisidir.

Know-how, Türkçe’de teknik bilgi olarak ifade edilir ve bir işin başından sonuna kadar yapılışım gösteren bilgi olarak tanımlanır.

Marka ise bir ürünün adıdır.

Patent, know-how ve marka lisans anlaşmaları çerçevesinde belirli bir bedel karşılığında alınır ve satılır.

Sözgelimi Pepsi Cola ve Coca Cola patent anlaşması çerçevesinde dünyanın tüm ülkelerine dağıtılır. Eğer tesisin kurulması, işletilmesi konusunda ana firma ile anlaşma yapılırsa, firmadan know-how da alınmış olur. Ürünün adı aynen kullanılırsa – ki hem Pepsi Cola da, hem de Coca Cola’da durum böyledir. – marka da alınmış olur.

Lisans anlaşmaları çerçevesinde yapılan patent, know-how ve marka anlaşmaları karşılığında belirli bir ücret buluşun sahibine ya da buluşu elinde tutan firmaya ödenir. Ücret ödenmesi toptan olabileceği gibi, ürün miktarı üzerinden veyahut da satış cirosu üzerinden olabilir.

İşletmeler teknolojiyi transfer ederek ve geliştirerek ya da üreterek iki şekilde elde ederler. İster transfer ederek, isterse üreterek olsun, bir şekilde en son yenilikleri içeren teknoloji elde edilmelidir. Bu yargı global normlara ulaşmanın gereğidir.

Ülkemizde işletmeler, genellikle transfer yoluyla teknolojiyi elde etmektedirler. Çünkü, teknoloji üretimi; ülkede bilimsel altyapının gelişmiş olmasına, araştırma, karşılaştırma, çalışkanlık ve yabancı dil bilgisiyle teçhiz edilmiş Ar-Ge elemanlarının varlığına, Ar-Ge laboratuarlarının varlığına, Ar-Ge çabalarına fon ayırmaya bağlıdır.

Ar-Ge harcamalarının GSMH içindeki oram ortalama olarak Avrupa Birliği ülkelerinde %1,84, ABD’de %2,68, Japonya’da %3,18 iken Türkiye’de bu oran % o,76 olarak gerçekleşmiştir. Sonuçta anılan ülkeler teknolojiyi üreterek, tüm dünyaya satıp, ekonomik gücü kendi kontrollerinde tutmaktadırlar.

Ülkemizde ise işletmelerimiz teknoloji üretebilme yeteneğinden yoksun olduklarından, nihai ürün ihracatına yönelmektedirler. Ancak nihai ürünün satışı ne kadar çok olsa da belirli gelir düzeyinin ötesine geçmemektedir. Sonuçta, ihracatın ithalatı karşılama kabiliyeti 2007 yılı ilk yansı rakamlanna göre % 61, 90’a gerilemiş bulunmaktadır. Satılan ürünlerin niceliği açısından ülkemizin ihracatı belki de AB ülkelerininkinden daha yüksektir. Ancak tutar olarak düşüktür. Zira teknolojiye sahip olmak katma değeri yüksek, karlılığı yüksek, tutan yüksek mal ve hizmet üretip satmak demektir.

Diğer yandan eldeki fonları yani parayı ve de teknolojiyi kullanarak bir ürünü ya da hizmeti ortaya çıkarmak için insanlara gereksinim duyulacaktır. Ki bu insanlar işletmede istihdam edilen kişiler olacaktır. Bunlara da işletmecilikte personel (işgören) ya da daha geniş ve yeni anlamda “insan kaynaklan” (İK) denmektedir. Öyleyse, üçüncü çağınşacak olguyu da telaffuz etmiş bulunuyoruz: İnsan Kaynaklan

Geriye ne kaldı? Aslında çok şey var, şimdilik çok önemli olanını telaffuz edeceğiz. Parayı yani sermayeyi, araç-gereci, donanımı yani teknolojiyi, insanları yani işgörenleri belirli ilkeler, düzenler, programlar için mal ve hizmet üretmeye yönlendirecek olgunun adı telaffuz edeceğimiz önemli ve dördüncü işletme öğesi olacaktır: Yönetim.

Gerçekten de teknoloji sermaye ve de işgören diye ifade edilen işletme kaynaklarının düzenli bir şekilde planlanıp, kontrol edilip, işletme amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla mal ve hizmet üretimine yönlendirilmesi gereklidir ki, bu da yönetimin kendisidir. Öyleyse, bir de yönetim tanımı yapmalıyız:

İşletme kaynaklarını en ekstrem noktada rasyonel kullanmak amacıyla, ilgili faaliyetlerin planlanması, organize edilmesi, kadrolanması, koordine edilmesi, yönlendirilmesi ve de denetlenmesini (kontrol) yönetim olarak – şimdilik- tanımlayabiliriz. İleride tekrar geniş tanımlamalara yer vereceğiz.

Yönetim ile işletme denilince çağrışacak bir başka olguyu da telaffuz etmiş bulunuyoruz. Öyleyse, şimdi bu dört kritik öğeyi birleştirerek geniş bir işletme tanımı ortaya çıkaralım. Aşağıda bunu denemeye çalışacağız:

“İşletme amaçlarım gerçekleştirmek için (ki bu amaçlar kar, topluma hizmet, istihdam sağlamak, global normları sağlamak ya da başka şeyler olabilir) teknoloji, finansman ve insan kaynaklarının mal ve/veya hizmet üretimine belirli bir yönetim kültürü çevresinde yönlendirildiği yapılara, örgütlere ya da kuruluşlara işletme diyebiliriz.” Böyle bir ifadeyi tanım olarak kullanmakla hem şimdiye kadar ki açıklamalarımızı bu tanımın içerisinde kullanmış oluyoruz, hem de işletme denilince nelerin tasavvur edildiğini ya da tasavvur edilmesi gerektiğini de saptamış oluyoruz.

Benzer Yazılar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Öne Çıkanlar

Son Yorumlar